Skip to content

Helloween – Giants & Monsters

Helloween - Giants and Monsters
Yayın Tarihi:

Helloween, kendi adlarını taşıyan post-reunion dönemi ilk albümünün üstünden dört yıl geçtikten sonra şimdi de “Giants & Monsters” ile karşımızda. Geçmiş hesapları artlarında bırakan ve savaş baltalarını çoktan gömmüş olan Balkabakları, bu albümde birlikten gelen güçlerini hayatlarımızı yaşanılmaz hale getiren canavarlarla mücadele etmek için kullanıyorlar. Kötücül ideolojilerin, baskıların ve hatta kendi şeytanlarımızın alt edilmesinde rehberlik ederek içimizdeki devi çıkarmak için bizi yüreklendiriyorlar!

1988 senesinin yağmurlu bir Mayıs akşamı… Helloween, Hannover’deki “Horus Sound” stüdyolarında, gelecekte Power Metal klasikleri sayılırken ismi mutlaka anılacak albümlerinden biri olan “Keeper Of The Seven Keys Part II”yu kaydetmek üzere çalışmaktadır. Yoğun tempoya ara verip akşam yemeği molasına çıkan grup elemanları bir restorana girip otururlar. Masanın siparişini almak için gelen garson, elindeki sigarası ve suratındaki ciddi bakışlarla mekânı süzmekte olan Michael Weikath’a “Ne yemek istersiniz?” diye sorar. Michael da sigarasından bir fırt çekip dumanını geri üfledikten sonra sakince garsona dönerek; “Teşekkürler, biz birazdan birbirimizi yiyeceğiz.” diye yanıt verir.

Elbette yukarıda anlatılan gibi bir olay asla yaşanmadı… Ama Erdal İnönü’nün, çok parçalı Türk solunu aynı masada topladığı bir akşam yemeğinde gerçekleştiği bilinen bu komik diyalog, bir zamanlar Helloween içindeki gerginliklerle benzerlik kurma adına da uygun düşebilir. Müzik tarihi, ego ve çıkar çatışmalarından dolayı birbirleriyle kanlı bıçaklı hale gelen grup üyelerinin hikâyeleriyle doludur. Kimi zaman yetkin menajerlerin müdahaleleriyle krizler yönetilebilirken, bazen ise ayrılıklar kaçınılmaz olur. Helloween de çeşitli sebeplerle; önce “I Want Out” diyen Kai Hansen’i, sonrasında ise grup içi iktidar savaşları nedeniyle Michael Kiske gibi önemli isimleri kaybederek sınanmış ama yoluna güçlü şekilde devam etmeyi başarabilmiş bir dev.

Kiske sonrası gruba dâhil olan Andi Deris, hem kendine has vokal yeteneğiyle hem de mahir bir şarkı yazarı olması itibarıyla yönünü kaybetmiş grubu rotasına geri sokmuş ve peşi sıra şahane albümlerin çıkmasında büyük katkı sağlamıştı. Ama her ne kadar bu birliktelikte kusursuza yakın bir kan uyumu sağlanmış olsa da, bazı fanların ardı arkası kesilmeyen Kiske karşılaştırmalarını da göğüslemek zorunda kaldı. “Kiskecilik”, varlığını yıllarca sürdüregeldi. O biricikti ve onun dönemine ait parçaları kimse onun kadar iyi söyleyemezdi!

Tarihler Kasım 2016’yı gösterdiğinde, Heavy Metal tarihindeki en büyük eve dönüş hikâyelerinden biri yaşandı. Grup, 2017 dünya turnesi için ekibe iki eski dost; Hansen ve Kiske’nin katılacağını duyurarak “Pumpkins United” bombasını patlattı. Reunion öncesinde bu iki isim bir süredir “Unisonic” adı altında yeni bir serüvene çıkmış, Melodic – Power Metal dünyasında projelerine yer açmaya çalışıyorlardı. Helloween ise hâlâ kendi standartlarını korumakla birlikte tahmin edilebilir bir grup olmanın kıyısında dolanıyordu. Zamanlama açısından oldukça isabetli görünen bu müzikal ve ticari karar, gruba çok başarılı geçen iki dünya turnesi olarak geri döndü. Sonrasında ise kontrat üzerinde iki sene olarak planlanan “Pumpkins United” anlaşmasının ucu açık bırakılarak hikâyenin devamına karar verildi…

“Giants & Monsters”tan ilk single, Deris bestesi “This Is Tokyo”ya geldi. Sözleri itibarıyla sanki “Japonya Turizm ve Kültür Bakanlığı” tarafından sipariş edilmiş izlenimi yarattığı için ilk başta pek ısındığımı söyleyemem. Albüm ile tanışıklığımın başka bir parça ile olmasını tercih ederdim. Japon kültürü ve seyircisiyle bağ yakalayan Batılı grupların her zaman çok şanslı olduğu malum. Japonlar gönül bağı kurdukları grupları her daim desteklerler. Bu sebeple, Japonya hem albüm satışları hem de konserlere katılım oranları ile gruplar için ticari açıdan hep çok cazip bir pazar olmuştur. Tarihte sayısız grubun; Japonya’da gerçekleştirdiği canlı albüm kayıtlarına, şarkılarında direkt olarak Japon kültürüne dair ifadeler geçirmelerine veya ülkeye iner inmez geleneksel kıyafetleri giyinip fotoğraf çekimi yaptırdıklarına rastlarız… Şarkıya gelecek olursak, mod yükselten ve kendini iyi hissettiren bir yapısı olduğu gerçek. İdeal bir single’ın gerekliliklerini fazlasıyla yerine getiriyor elbette. Ama illa ki Japon fanlara şükran sunulacaksa bu kadar direkt olmasını tercih etmezdim. Y&T’nin “Midnight in Tokyo”su bu konuda çok daha başarılı mesela!

“This Is Tokyo” eleştirilerimin bu kadarla sınırlı olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz… Çünkü bir de “10 bin mil uçuş meselesi” var! “Flying ten-thousand miles, leave half the world behind…” Bu noktada işler biraz karmaşıklaşıyor… Çünkü benim kontrol ettiğim kadarıyla, Almanya’nın hiçbir noktasından Japonya kuş uçuşu 10 bin mil etmiyor. Ortada aşağı yukarı kayıp bir 4 bin mil mesafe mevcut. Grup, Tokyo seyahatini daha ucuza getirmek adına aktarmalı uçuş tercih ettiyse bilemiyorum tabii ki. Burada, Kai Hansen’den şüpheleniyorum… Kiske’nin geçmiş röportajlarından birinde Kai için “O parayı çok sever!” dediği hâlâ hatırımda… Eğer uçuş programı hazırlıklarına Kai müdahil olduysa, gruba Kahire aktarmalı bir yolculuk yaptırmış olabilir… Ki bu şartta bile 10 bin mili bulamıyoruz!

İkinci single “Universe (Gravity for Hearts)” ise ilkinin aksine albümle alakalı olarak beklentilerimi acayip şekilde yükseltmiş, müthiş kurgusu ile beni ilk dinleyişte vurmuştu. Albümü baştan sona dinleyişimin ardından da favorilerim arasında yerini aldı. Metalden yumrukların sağlı sollu indirilişinin akabinde, kalp atış efektiyle beraber Kiske’nin şarkıyı bir süreliğine bambaşka bir noktaya taşıması, albümde en haz aldığım anlardan biri. Çokça kez oraya geri sarmaktan şarkıyı bitiremedim. Roller coaster benzeri temposu muazzam. Sascha Gerstner’i masaya bu kadar güçlü bir şarkı koyduğu için kutlamak lazım.

“Giants on the Run”, Deris ve Hansen arasında iyi paylaştırılmış sıkı bir açılış parçası. Albüm isminde işaret edilen devlerin neyi sembolize ettiğini ve başlarına neler geldiğiyle alakalı da bir açıklama alıyoruz. Her ne kadar konsept bir albüm olmasa da sonraki diğer bazı şarkılarla bağlantı kurmak adına “introduction” görevi görüyor… Açılışı takip eden “Savior of the World” ise çok özel olmamakla birlikte, baştan sona Kiske’nin sürüklediği bir Power Metal bombası. İnsanda kılıç kalkanı kuşanıp yedi düvele savaş açma hissi uyandırıyor. Zaten Power Metal biraz da bu değil mi?

“A Little Is a Little Too Much”, single olarak seçilmediği için kendisine “birazcık” haksızlık yapıldığını düşündüğüm, ziyadesiyle eğlenceli bir şarkı. Bir önceki albümde de daha kolay dinlenebilir veya daha radio friendly kontenjanından “Best Time” çok hoşuma gitmişti. Ama kabul etmek gerekir ki, o bayağı bir “Billy Idol – Rebel Yell” DNA’lı bir şarkıydı. Bu ise “Helloween saflık yasası” reçetesiyle bestelenmiş, müstehcen göndermeli ve Pop – Glam duyarlılığı da olan bir Helloween ürünü. Bana göre şarkıyı bir üst seviyeye çıkaran unsur, Sascha’nın gitarda ustaca verdiği küçük ama etkili “sonic” nüanslar.

“We Can Be Gods”ta, Dünya’ya ilahi bir müdahalenin olacağından umudunu kesen devlerimizin “hippi” iyimserliğindeki pozitif mesajlarını duyuyoruz. Yukarıdan bir işaret beklemek yerine kendi kendimizin tanrısı olabilir, sevgi ve anlayış üzerine bir düzen inşa edebiliriz! Gitar solosundaki neo-klasik bölüm ve sonrasında gelen kısa ama etkili atışmalar çok lezzetli.

“Into the Sun” ise orijinal müziği sanki 70’lerden bir Fransız şarkıcıya aitmiş de Helloween kendi aranjmanını yaparak bize sunmuş gibi tınlayan bir ballad. “Forever and One (Neverland)” gibi sanki biraz… Orkestrasyon kısmı dört dörtlük. Hatta biraz daha abartırsam, hayatta olsa “Michael Kamen ile mi çalışmışlar?” diye sordururdu.

“Hand of God” maalesef albümün en zayıf halkası olabilir. Ruhu bedeninden ayrıldıktan sonra yaratanına kavuşmak isteyen bir faninin feryadı… Tekdüze ve ilgi çekici olmaktan uzak. Next please!

“Under the Moonlight”, Orta Çağ folk müziği nağmeli nakaratıyla oldukça sempatik bir şarkı. “Şan, şöhret ve para! Ne önemi var zıvanadan çıkaracaksa seni şu fani dünyada?” mesajları alıyoruz. Karar verici ben olsam, bu şarkının stüdyo kaydı için daha önce Helloween’e “Light the Universe” şarkısında konuk olan Candice Night’a teklif götürürdüm. Hem bu vesileyle Blackmore ağabeylerinin hâlini hatırını sorarlar hem de özellikle nakarat bölümünde gelecek Candice katkısıyla daha mistik ve romantik bir atmosfer yakalayabilirlerdi. Ya da hiçbir şey olmasa, ekseriyetle bağrış çağrış şarkı söyleyen üç erkek bir süre susmuş olurdu! Her şeyi de dinleyici söylemesin! Düşünün bunları!

Albüm kapanışını ise ismiyle müsemma “Majestic” ile yapıyoruz. Sonunda “büyük kurtuluş” vakti gelmiş çatmıştır! Zaman içindeki çağrılar yanıt bulmuş ve göklerden müdahale gelmiştir! Bu şarkı, Kai Hansen’in Gamma Ray için kaydettiği demo kayıtlardan birinin tekrar ele alınmasıyla ortaya çıkmış. Helloween’e kısmet olması sevindirici çünkü bana göre albümün ağır toplarından. Özellikle baştaki koro kısmı ile ilk verse arasındaki bölüm insanın tüylerini diken diken ediyor. Gitarlarda yer yer hissedilen Blackmore-ish ve Maiden-ish esintiler ise konu Helloween olunca elbette şaşırtıcı değil.

Sonuç olarak, “Giants & Monsters”, gruptaki kalabalık nüfusa rağmen kimsenin birbirinin ayağına basmadığı ve rol paylaşımlarının ustalıkla kotarıldığı çok dengeli bir albüm. Gruptaki bütün şarkı yazarlarının; mücadele, umut ve birliktelik gibi kavramlar üstünde anlatım birliğine varması ise içinden geçtikleri olgun dönemin bir yansıması gibi. Albüm için stüdyoya girmeden önce oluşturdukları 21 şarkılık havuzdan sadece 10’u tracklist’te kendisine yer bulmuş. Bu noktada çok titiz davrandıklarını anlayabiliyoruz çünkü dinleme deneyimi olarak yorucu bir albüm olmaktan çok uzak. Belki de bir önceki albümden ayrılan en büyük özelliği olarak bunu gösterebilirim. Stüdyo aşamasında, her şarkının Kiske ve Deris yorumlarıyla ayrı ayrı baştan sona kayıt alındığı ve daha sonra prodüktörler tarafından şarkıya en uygun olacak şekilde düzenlemeler yapıldığını göz önünde bulunduracak olursak, Charlie Bauerfeind ve Dennis Ward’ı da kutlamak gerekiyor. Bauerfeind grupla uzun yıllardır çalışırken, Ward ise gruptaki bazı üyelerin eski silah arkadaşı.

40 yılı aşkın kariyerleri boyunca yaşadıkları iniş çıkışlar, ayrılıklar ve trajedilerden daha güçlü dönmeyi başarabilen Helloween hâlâ oyunun tepesinde! Melodik, sert ve yüksek tempolu müziği ile suratlarımızı eritiyor! Bir dinleyici olarak bunun keyfini çıkarıp, Balkabakları’nın hayata dair öğütlerine kulak kesilmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

9.5

Öne çıkanlar:

  • A Little Is a Little Too Much
  • Universe (Gravity for Hearts)
  • Majestic
9.5

Öne çıkanlar:

  • A Little Is a Little Too Much
  • Universe (Gravity for Hearts)
  • Majestic