Marillion’un değişmez, değişmesi teklif dahi edilemez gitaristi Steve Rothery ile Edgar Froese tarafından selefi olarak tayin edilip 2005’te dahil olduğu Tangerine Dream’in dümenine geçen Thorsten Quaeschning’in güçlerini Bioscope çatısı altında birleştirecekleri duyurulduğu zaman, ilk albüm ‘Gentō’ için heyecan duymak elbette kaçınılmaz olmuştu. Zira özellikle benim gibi yer aldıkları iki dev grubu yakından takip edenlerin, bu iki ismin elinden çıkacakları merakla beklediklerini tahmin etmek hiç de güç olmasa gerek.
Albümü değerlendirmeye geçmeden önce grubun, albümün ve parçaların isim seçimlerine biraz değinmek, özellikle sinemaseverlerin ilgisini çekecektir diye düşünüyorum. Zira bu isimlerin belirgin bir konsept üzerinden seçildiği fark ediliyor. İkili, Bioscope ismini Antik Yunanca’da “yaşam” ve “gözlem” kelimelerinin birleşimiyle türetilen, ilk projektör makinelerinin adından alırken; albümün adı olarak da yine sinemanın öncüsü olarak kabul edilen büyülü fenerlerin Japoncası karşılığı ‘Gentō’yu seçmişler. Quaeschning’in, türünün ilk örnekleri olan enstrümanlarla icra ettiği elektronik müziği düşünüldüğünde, hayli yerinde isimlendirmeler olduğu muhakkak. Kalan parça isimleri olarak da sinemada bir tekniğin adı olan ‘Vanishing Point’ teriminin, Edison’un erken dönem sinema cihazı ‘Kinetoscope’un ve çocukluk döneminde hepimizin eline geçmiş olan sinemanın öncül aletlerinden ‘Kaleidoscope’un seçilmesiyle beraber, yaklaşmakta olan turnelerinin belirledikleri konsept üzerine kurulu görsel bir şölene dönüşüp hayli keyifli geçeceğini düşündürüyor.
Müzikal açıdan albüme bakacak olursak, ortaya çıkan ürünün Marillion ve Tangerine Dream’in homojen bir karışımından daha ziyade, yeni bir Tangerine Dream albümü gibi bir his ortaya çıkardığını söyleyebilirim. Tabii Thorsten Quaeschning’in Edgar Froese’den devraldığı antika elektronik müziğin üzerine Rothery’nin yumuşacık sololarıyla gitarının eklenmesinin verdiği zenginlikle. Sadece bu nedenle bile ‘Gentō’nun, kalabalık Tangerine Dream külliyatıyla karşılaştırıldığında kendini ayrıştırabilmenin yanında, senenin akılda kalanlarından biri olacak bir albüm olduğunu düşünüyorum. Hepsi belli bir standardı tutturmayı başaran, bazıları bölümlere ayrılmış 5 parçayı birbirinden ayırıp bazılarını ön plana çıkarmaksa hayli güç. Ama özellikle belirtmem gerekirse, albümden yakın ara en favori parçam, başında yer alan ve 3 bölümden oluşan ‘Vanishing Point’ oldu diyebilirim. Onun yanına da albümün ve grubun adlarını taşıyan ‘Gentō’ ve yine 3 bölümlük ‘Bioscope’u koyabilirim. Bunları söyledikten sonra albümün çoğu Tangerine Dream etiketli işe benzer şekilde, bir hızlı tüketim ürünü olmadığını ve dinledikçe tadına daha çok varıldığını da eklemem gerekir.
Son söz olarak, Quaeschning’in dümende olduğu, Rothery’nin sınırlarının dışında da gitarının gücünü ispatladığı Bioscope kesinlikle bir şans verilmeyi hak ediyor. Sonrasındaysa hep beraber bu yılki Marillion Weekend’lerde müjdesi verilen yeni Marillion albümünü beklemeye geçebiliriz.
 
															Öne Çıkanlar:
- Vanishing Point Part I. II, III
- Gentō
- Bioscope Part I, II, III
 
															Öne Çıkanlar:
- Vanishing Point Part I. II, III
- Gentō
- Bioscope Part I, II, III


